31 Ocak 2014 Cuma

Yemek Yapıyoruz #18


Somon balığını önce buharda pişiriyorum artık. Sonra buhar aparatından alıp marine ediyorum. 1 dilim somon balığını marine ettiğim sosun içine, 1 çay kaşığı nar ekşisi, 1 çay kaşığı soya sosu, karabiber, tuz ilave ediyorum. Daha sonra fırın tepsisine koyuyorum. Arzuya göre üzerine soğan, limon ya da defne yaprağı koyuyorum. 15 dakika kadar 200 derecede pişiriyorum. Böylece, olabildiğince hafif bir fırın somon oluyor :)


Bu balığı balıkçının tavsiyesiyle aldık. Izgara için idealmiş. Güzel balıktı, tadı aynı mezgite benziyordu ki benim en sevdiğim balıktır mezgit. Ama ne yazık ki bu balığın adını unuttum. Neyse ki her hafta farklı bir balık deneme kararı aldık. Artık somon da bizden sıkıldı hakikaten. Bu balığı eşim yaptı :)


Balık sonrası dondurmalı irmik helvası olmazsa olmaz :)


Zeytinyağlı lahana sarması yaptım.


Vee hamurger :) Fena alıştık biz bu hamburger olayına. Hem kolay hem lezzetli.


Tatlı isteğimi muz, üzerine eritilmiş çikolata ve köpük krem şantiyle gideriyorum bazen :)


Teryağlı, sarımsaklı ve dereotlu karidesler. Dereotu çok yakışmadı karidese, bir dahaki sefere farklı bir ot deneyeceğiz.


Seyyar mısırcılar olur ya hani, bardak mısır satarlar. Ben de onlar gibi mısır yapmaya çalıştım. Valla açıkçası hiç de fena olmadı. Küçük bir tavaya konserve mısırı koydum, kısık ateşte ısıttım biraz. Sonra tabağa alıp, içine tereyağı, soya sosu ve pul biber ekledim. Üzerine de mayonez.


Böğürtlen reçeli.


Ve böğürtlen reçelinin dondurma üzerindeki hali :)


Karışık salata.


Bu ay karideslere de sarmış durumdaydık. Birkaç tarif daha var deneyeceğim. Bunda sadece tereyağı ve sarımsak kullandım. Üzerine de çok az pul biber serptim. Yanında avokado püresiyle güzel oluyor. Ama karidesin limonla iyi bir ikili olmadığını farkettik. Çok baskın bir tat oluşturuyor. Limonsuz daha iyi bizce.

30 Ocak 2014 Perşembe

Hoş Bir Şarkı; "Eu Me Lembro"

Clarice Falcão feat. Silva - Eu Me Lembro

 

Era manhã,
Sabahtı,
Três da tarde,

Öğleden sonra 3'tü,
Quando ele chegou.

O çocuk geldiğinde.
Foi ela que subiu.

O kız çıktığında.

Eu disse: "Oi! Fica à vontade"

Ben "Merhaba! Keyfine bak" dedim.
Eu é que disse "Oi", mas ela não ouviu.

Ben "Merhaba" dediğimde o beni duymadı.

E foi assim que eu vi que a vida colocou ele pra mim ali naquela Terça-Feira de Setembro.
Ve eylülde bir salı günü, hayatın onu bana verişi, orada aynen böyle oldu.

E foi assim que eu vi que a vida colocou ela pra mim ali naquela Quinta-Feira de Dezembro.
Ve aralıkta bir perşembe günü, hayatın onu bana verişi, orada aynen böyle oldu.

Por isso eu sei de cada luz, de cada cor de cor.
Bu sebeple her anı, her sahneyi biliyorum.
Pode me perguntar de cada coisa
que eu me lembro.
Hatırladığım her şeyi bana sorabilirsin.

A festa foi muito animada,
Parti capcanlıydı,
Oito ou nove gatos pingados no salão,

8-9 kedi salonda mırıldanıyordu,
Eu adorei a feijoada.

Ben etli fasülyeye bayıldım.
Era presunto enrolado no melão.

Kavun içinde jambon ruloları vardı.

E foi assim que eu vi que a vida colocou ele pra mim ali naquela Terça-Feira de Setembro.
Ve eylülde bir salı günü, hayatın onu bana verişi, orada aynen böyle oldu.

E foi assim que eu vi que a vida colocou ela pra mim ali naquela Quinta-Feira de Dezembro.
Ve aralıkta bir perşembe günü, hayatın onu bana verişi, orada aynen böyle oldu.

Por isso eu sei de cada luz, de cada cor de cor.
Bu sebeple her anı, her sahneyi biliyorum.
Pode me perguntar de cada coisa
que eu me lembro.
Hatırladığım her şeyi bana sorabilirsin.
 
Ela me achou muito engraçado.
Kız benim çok komik olduğumu düşündü.
Ele falou, falou e eu fingi que ri.

Çocuk konuştu, konuştu bense gülmüş gibi yaptım.
A blusa dela tava do lado errado.

Bluzu yanlış taraftaydı.
Ele adorou o jeito que eu me vesti.

Kıyafetimi çok beğenmişti.

E foi assim que eu vi que a vida colocou ele pra mim ali naquela Terça-Feira de Setembro.
Ve eylülde bir salı günü, hayatın onu bana verişi, orada aynen böyle oldu.

E foi assim que eu vi que a vida colocou ela pra mim ali naquela Quinta-Feira de Dezembro.
Ve aralıkta bir perşembe günü, hayatın onu bana verişi, orada aynen böyle oldu.

Por isso eu sei de cada luz, de cada cor de cor.
Bu sebeple her anı, her sahneyi biliyorum.
Pode me perguntar de cada coisa
que eu me lembro.
Hatırladığım her şeyi bana sorabilirsin.
Eu me lembro!
Ben hatırlıyorum!

26 Ocak 2014 Pazar

Bir Brezilyalının Gözünden Türkiye

Brezilyalı bir arkadaşım 2-10 Ocak 2014 tarihleri için Türkiye'ye gitmek üzere biletini 1 ay önceden aldı. Ailem, kızkardeşim Ayşegül ve onun arkadaşı Hacer çok iyi ağırladılar benim canım arkadaşımı. İstanbul'un tarihi yerlerini, turistik mekanlarını, alışveriş merkezlerini birlikte gezdiler. Kahve falı bile baktılar hep birlikte :) Bense ancak kıskanmakla yetindim. Gerçekten orada, onlarla birlikte olmayı çok isterdim. Ama neyse ki biz de o tarihlerde Rio'daydık da bu şekilde avundum biraz :)



Türkiye'deki son gecesinde ailece yemek yediler bizim evde. Ayşegül bana anbean görüntüleri ve sesli iletileri gönderiyordu, neredeyse ben de oradaydım :) Babam "maşallah"ı öğretmiş, gururla söylüyordu bana. Arkadaşım "Merve, çok kilo aldım burada. Yemekler müthiş. Brezilya'ya dönünce Türk restoranı açıp zengin olacağım." diye espriler yapıyordu. Ayşegül'le Hacer dil bilmenin verdiği haklı gururla anne ve babamın arkadaşımla anlaşma çabalarını anlatıp anlatıp gülüyorlardı :)


Annem bizim çeyizimizden, örme, uzun bir çorabı hediye etmiş arkadaşıma. Hem işini görmüş o soğukta hem de Türkiye'nin kültürüne ait bir hatıra kalmış ona.

Brezilya'ya döndüğünde biz gittik havaalanından almaya. Eşim valizleri yukarı çıkardığında "maşallah, maşallah" diye bir tepki gördük arkadaştan :)

Daha sonra 4-5 kez görüştüm arkadaşımla. Ve her buluşmamızda hala delicesine Türkiye'den konuşuyoruz. Döndükten sonraki ilk buluşmamızda çok heyecanlıydı. "İstanbul'a aşık oldum, ne ilginç, ne değişik bir şehir. İstanbul'da yaşamak isterdim." deyip durdu. Belki 10 kez söylemiştir bunu. Gerçekten inandım İstanbul'u sevdiğine. Hatta o kadar ki, benden Türkçe ders almaya başladı. Bir dahaki Türkiye seyahatinde Türkçe konuşacakmış. Azim diye ben buna derim :)

Anneme "annecim" babama "baba" diye hitap ediyor. Herkesi çok sevmiş, Türk aile yapısına hayran kaldığını dile getiriyor sürekli. "Ailen birbiriyle ne kadar ilgili. Annen bize, gideceğim sabah kahvaltı hazırladı. Benim annem olsa uyurdu." dedi. Bu ilgi hem çok şaşırtmış hem de çok hoşuna gitmiş. Babam zaten işini fazlasıyla iyi yapan biri olduğu için valizi hazırlamasında bile yardımcı olmuş arkadaşıma. Benim gönderdiğim emanete benim istediğimden çok daha iyi bakmışlar.

Hacer, Ayşegül, Priscilla

Son buluşmamızda tek tek iki ülke arasında gördüğü farkları söylemesini rica ettim. Türkiye'ye gitmeden önce olumsuz önyargıları vardı Türkiye'ye karşı. Aslı doğru veya yanlış olsa da, Türkiye'ye ilk kez giden bir yabancı için ilk izlenimlerini merak ediyordum. Aynen şunları dile getirdi:

*Türkiye daha kapalı, daha az özgür bir ülke gibi. Brezilya her anlamda daha açık, sanki daha özgür.
*Türkiye'nin insanı çok milliyetçi, ülkesini seven ve bununla gurur duyan insanlar. Brezilyalılar ise yabancı ülke özentisi.
*Türkiye daha kültürel değerlere sahip bir ülke. Geleneklerine bağlı ve Brezilya'ya göre manevi değerlere daha önem veren bir ülke.
*Türkiye'deki herkes sigara içiyor.
*Türkler fiziksel olarak Brezilyalılara çok benziyor.
*İstanbul'daki barlar Brezilya'daki barlara göre daha sakin.
*İstanbul'daki insanlar daha ciddi, daha az gülüyorlar. Ama Kocaeli'ndeki insanlar daha güleryüzlüler.
*Camiler çok büyük, çok etkileyici.
*Türkiye'de evlere ayakkabısız girildiği için evler daha temiz.
*Türkiye'nin peynirleri çok daha lezzetli.
*Pahalı olmayan bir ülke. Her şey çok ucuzdu. Mesela Sephora'dan aldığım krem Brezilya'da 60 lirayken Türkiye'de 10 liraydı. Mağazalarda 9,90'a bile tişört vardı.

Brezilya gerçekten pahalı bir ülke. Burada ne zaman onunla alışverişe çıksak "Her şey çok pahalı." diye yakınır, o 10 alıyorsa ben ancak 1 alırdım. Nedenini anlatırdım ama anladım dese de tam olarak idrak edemezdi. Ama gitti ve aradaki farkı kendisi gördü ve döndüğünde bana "Yerinde olsam Brezilya'dan hiçbir şey almazdım." dedi.

Bir Brezilyalının düşüncelerindeki "olumsuz Türkiye önyargısı" tamamen kırılmış, bu sefer de Türkiye'nin cennet olduğuna şiddetle inandığı "aşırı olumlu Türkiye önyargısı" peydah olmuştur :)) Bunun kimseye zararı yoktur nitekim :)

20 Ocak 2014 Pazartesi

Brezilya'da Noel Kutlaması

Portekizce hocamızın annesi, 24 Aralık akşamını onlarla geçireceğimize dair bizden 2 ay öncesinden sözü aldı. Biz zaten farklı kültürleri tanımak adına bu tür davetlere dünden razıyız. Nitekim 24 aralık akşamı evlerinde verilen kutlamaya gitmek için yola düştük.




Yeni aldığım baton kek kalıbına kafayı taktığım için kek manyağı olduğumuzu yazmıştım :) Giderken üzümlü, cevizli kek yaptım ben de.

Atıştırmalıklar

Atıştırmalıklar
Annesi bizi en içten duygularla, güler yüzüyle karşıladı. Daha önce de demişti; "Ben senin Brezilya'daki annenim" diye. Hocamız henüz evde değildi. Kiliseye gittiğini söyledi annesi. Biz de onlar gelene kadar evi gezelim dedik. Salonu süslemişler, cıvıl cıvıl olmuş. Her yerden noel baba çıkıyor karşımıza :) kimisi şarkı söylüyor, kimisi bacaya tırmanıyor, çeşit çeşit oyuncaklar. Köşede yılbaşı ağacı. Zaten annesinin oyuncak çılgını olduğunu biliyorduk. Daha önce Betty Boop koleksiyonunu göstermişti bize.




Yavaş yavaş misafirler gelmeye başladı. Tanımadıklarımızla tanıştık. Sohbet muhabbet derken sıra geldi hediyeleri dağıtmaya. Annesi ufak bir konuşma yaptı önce. Daha sonra herkese aldığı hediyeleri dağıttı tek tek. Bana iki kişilik fincan takımı almış. Çünkü biz çayı çok seviyormuşuz :)

Daha sonra hediye değişme oyunu başladı. Her davetli gelirken 20 reali geçmeyen hediye alıp gelmişti. Bu hediyler ortaya kondu. Herkes bir numara çekti torbadan. İlk sayıyı çeken kişi hediyelerden birini gözüne kestirdi ve aldı. Hediyeyi dokunmadan, sadece bakarak seçebiliyorsun tabii. Daha sonra 2, 3, 4... bu şekilde devam etti. Bana çerçeve çıktı, beğenmeyip daha önce başkasına çıkan makyaj çantasıyla değiştirdim. Benden sonra hediye seçen kişi küçük bir kız çocuğuydu. Ondan 2-3 yaş büyük abisi onun adına geldi ve benden makyaj çantasını aldı :) Bana da elindeki küçük mumları verdi. Oyunun sonunda mumları da o çocuğa verdim. Küçük bir çocuk, hediyesi değiştiği için başladı ağlamaya, geri verdiler sonra tabii :) Bu oyunda çok güldük, çok eğlendik.

Hediye Değişme Oyunu
Zaten o kadar gülmeye odaklılar ki, yere düşen bardağa, kırılan eşyaya... her şeye hep bir ağızdan güldüler. Gülmek bulaşıcıymış, hepberaber güldük her ayrıntıya.

Sonra herkes ayağa kalktı. Bu sırada annesi "Biz dua edeceğiz, isterseniz siz katılmayabilirsiniz" dedi. Biz de katıldık ama. Herkes elele tutuştu, daire yapıldı. Benim bir elimde telefon, video çekiyorum :) Dua yapıldı. Annesi bize özellikle teşekkür etti.


Yemek faslına geçti sıra. Malum, hindi olmazsa olmazlarıydı. Bizim et ve türevlerini yemediğimizi biliyorlar. Bu sebeple bizim için balık da yapmışlar. O kadar saygılılar ki bize karşı... Birbirlerine karşı nasıllar bilmiyorum ama, bizi yargılamıyor ve sorgulamıyorlar. Nitekim biz de onları... Karşılıklı saygı olunca gerisi fasa fiso oluyor.



Saat gece 12'yi gösteriyordu artık. Yemek çok geç saatte yenildi. Daha sonra tekrar oyun faslına geçildi. Evin bahçesine çıktık. Kızlara atlama ipi dağıtıldı. Takılmadan en uzun süre atlayan galip geliyor. Bana torpil mi geçtiler bilmiyorum ama çikolata kazandım :)) Sonra içi çikolata ve şekerlerle doldurulmuş büyük balonları astılar tavana. 3'e kadar sayıp iğneyle patlattı teyzenin biri. Biz de en çok kim toplayacak yarışında bulduk kendimizi. Eminciğim ne oluyor ne bitiyor anlayamadan ben manyak gibi dolu çikolata toplamıştım bile :))) çocuklar gibi eğlendik.



Sonra tabuya benzer bir oyun çıktı meydana. Bizler fahri izleyiciler olarak katıldık. Sonra ısrarlara dayanamayıp ben de kalktım anlatmaya. Şansıma kolay bir kelime çıktı "abajur". Takımıma bir puan kazandırıp yerime geçtim :)



Saat gece 1'i geçmişti bile. İzin isteyip kalktık artık. Çok ama çok eğlenceli bir gün oldu bizim için. Uzun zamandır böyle çocuklar gibi eğlenmediğimi farkettim. Terapi gibi geldi. Güzeldi...

Hediyelerimiz :)

O güne ait bir de video var. İyi seyirler :)

14 Ocak 2014 Salı

Brezilya'da Mutfak Kültürü: Palmito

Daha önce açai ağacının meyvelerinden yapılan açai tatlısından bahsetmiştim. Yazıya gitmek için tıklayın. Bu yazımda da yine açai ağacından elde edilen palmiye kalbinden bahsedeceğim.


Bir çeşit palmiye ağacı olan açai ağacının genç sürgünlerinin içinde bulunan beyaz etli kısma gelene kadar kat kat soyulmasıyla ortaya çıkan bir yiyecektir. Diğer palmiye ağaçlarından da üretiliyor. Brezilya'daki adı da; palmito.

Palmitonun enine kesiti. Bu şekilde katmanları belli oluyor.

Brezilya'da marketlerde ve pazarlarda konserve kavanozlarda satılıyor. Tadı biraz enginarı andırıyor. Benim gözlemlediğim kadarıyla pizza, hamur kızartması, makarna, salata ve mezelerde kullanılıyor bu yiyecek. Avokado ve konserve mısırla çok lezzetli salatalar elde edebiliyorum :) pirinç sirkesi veya balzamik sirkesi de tamamlayıcı unsur oluyor salatada.

Palmitoyla yaptığım salata
Türkiye'de marketlerde satılmıyor bu ürün ama internette bazı sitelerde "palmiye kalbi" diye satılıyor. Bence denemeye değer.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...