30 Kasım 2012 Cuma

Yemek Yapıyoruz #4


 

Havaların sıcak olmasıyla birlikte evde hazırlanan buzlu kahvelerin sayısı da çoğaldı. Gerçi buranın havasını hala çözemedim ben. 2 gün sıcaktan uyuyamazsınız ertesi 2 gün de soğuktan çorapla yatarsınız. Alışamadım hala havasına.

Buzlu kahvemin üstüne kremamı da buldum :)






Biraz da milkshake yapalım dedim. Sol taraftaki muzlu milkshake favorimdir her zaman. Sağdaki turuncumsu renkli de mangolu milkshake. Acaba mangodan milkshake olur mu diye düşünürken internette mango+milkshake diye aratınca daha önce başkaları tarafından keşfedilmiş olduğunu gördüm. Mangoyu tek başına çok severim. Ama milkshake olarak olsa da içsem demeyeceğimi öğrendim. Çilekli milkshake de sevdiklerimdendir. 

Bunlar için, 3 küp buzu blenderda parçalayıp 1 bardak kadar süt ekledim. Karıştırdıktan sonra 1-2 kaşık vanilyalı dondurma, çok az tatlandırıcı veya şeker, son olarak da meyveyi ekleyip iyice karıştırdım. 




Bu da tavuklu krep. Önce soğan ve sarımsağı zeytinyağında kavurup tavukları soteledim. Tavuklar pişmeye yakın soya sosu ekledim. Soya sosu tuzlu olduğu için tuz koymadım tekrar. Dilerseniz yeşil biber de ekleyebilirsiniz. Tavuklar kısık ateşte kavrulurken krebi hazırladım. 1 yumurta, yarım su bardağı kadar süt, 2 yemek kaşığı un ve tuzu iyice çırptım, teflon tavada çok az yağla arkalı önlü pişirdim. 2 krep çıkıyor bu ölçüden. Daha sonra kreplerin içine tavukları koyup sardım ve üzerine sarımsaklı yoğurtla kırmızı biberli yağ gezdirdim :) Bunu kesinlikle deneyin derim :) Hem kolay hem lezzetli hem de doyurucu.



Rulo köfteyi de ilk defa denedim ve hoşuma gitti benim. Yarım kilo kıymaya 1 soğan 3 diş sarımsak, 1 tatlı kaşığı salça, 2-3 yemek kaşığı galeta unu, 1 yumurta ve baharatları ekleyip yoğurduktan sonra yağlı kağıdın üzerine yuvarlak şekilde serdim. İçine rendelenmiş kaşar peyniri koydum ve olabildiğince ince uzun rulo şeklinde sardım. Yağlı kağıtlı tepsiye koyup 200 derecede pişirdim. Bir dahaki sefere içine patates püresi koymayı düşünüyorum.



Bu patates çanaklarını da salata ya da meze olarakyapıyorum. Patatesleri tuzlu suda haşlayıp püre haline getirdikten sonra içine dereotu ekledim. İsterseniz maydanoz veya taze nane de ekleyebilirsiniz. Daha sonra küçük toplar yapıp içlerini çukurlaştırdım. Zeytinyağında kavurduğum rendelenmiş havuçları koydum patates çanaklarının içine. Üzerine de sarımsaklı veya sade yoğurt ekledim. Bizim sofranın vazgeçilmezlerinden oldu bunlar.


Bu kabak yemeğini biraz ondan biraz bundan karıştırarak uydurdum, çok beğendik ama. Bu da yemek listeme girmiş bulunuyor. Kabakları ikiye bölüp tuzlu suda haşladım. Haşlandıktan sonra kaşık yardımıyla içlerini oyarak çekirdeklerini çıkardım. İçini doldurmak için 1 yumurta, 2 yemek kaşığı galeta unu, maydanoz,beyaz peynir ve baharatı iyice karıştırdım. Kabakların içlerine paylaştırıp üzerlerine rendelenmiş kaşar koydum ve 180 derecede pişirdim.



Elmalı pasta da sevdiklerimiz arasında. Evet biz çok iştahlı bir aileyiz :) Bunun tarfini Uzman TV'den aldım. Ben ölçüleri yarıya düşürdüm. Bu tarif başarılı bizim için.


Vanilyalı tarçınlı kurabiyeler de çayın yanında iyi oluyor. 100 gram tereyağını yarım su bardağından biraz fazla pudra şekeriyle karıştırdım. Daha sonra 1,5 su bardağı un, 1 yumurta, 1 paket vanilin veya vanilya esansı ve tarçın ekledim. İyice yoğurduktan sonra pasta kalıplarıyla kestim. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizip önceden 180 derecede ısıttığım fırında 15-20 dk kadar pişirdim.

Ben bu kurabiyeleri sert seviyorum, bisküvi gibi oluyorlar. Siz yumuşak tercih ediyorsanız daha az pişirebilirsiniz.



Ve şekerpare :) ben baklava açmayı göze alıncaya kadar buradaki tek şerbetli tatlımız :) Gerçi şekerpareyi benden iyi yapanlarınız vardır ama ben bu tarifi çok beğendim. Daha önceki denemelerimde biri çok sert diğer yaptığım da çok yumuşak olmuştu. Bu tam kıvamında. Ben tarifin ölçülerini tamamen ikiye böldüm ve o şekilde yaptım. Buraya da bölünmüş şekliyle yazacağım. 9 adet çıkıyor bu ölçülerle.

Önce şerbet için 2 su bardağı şeker ile 2,5 su bardağı su kaynatışır, içine birkaç damla limon sıkılır. Ben çay kaşığının ucuyla tuz da ekliyorum. Şekerlenmeyi önlediğini öğrenmiştim. Şerbet kıvamını aldıktan sonra soğumaya bırakılır.

150 gram tereyağını iyice ezdikten sonra kabartma tozu, 1 yemek kaşığı irmik, 2,5 yemek kaşığı pudra şekeri, vanilya eklenir ve karıştırılır. Daha sonra 1,25 su bardağı un ve yumurta da eklenip yoğurulur. Küçük toplar yapılır ve yağlı kağıt derili tepsiye dizilir. Ben üzerleri için yumurta sarısı sürmedim. Gayet de güzel oldu. 180 derecede 20-25 dk kadar pişirdim. Fırından çıkardıktan sonra borcama dizip üzerlerine şerbeti döktüm.

İşte bir ayı daha tatlılarla birlikte geride bıraktık. Allah sonumuzu hayır etsin :))

29 Kasım 2012 Perşembe

Mezuniyet Töreni

Portekizce hocamızın yüksek lisans mezuniyet töreni vardı dün akşam, oradaydık. Tören bize söylenenden 1 saat geç başladı ve 1 saat sürdü. Brezilya’nın insanları eğlenmeyi ve yüksek sesi çok sevdikleri için sürekli patlayan konfetiler ve ıslıklarla geçti tören. Ee biz de hocamıza çaldık tabii ıslık :)


Törenden sonra da ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte pizzacıya gidip kutlama yaptık. Annesi  o kadar tatlı bir kadındı ki, bizi kedimizle birlikte evine davet etti. Ve buraya geldiğimizden beri bizimle yavaş yavaş, tane tane konuşan ilk kişiydi :)

Tören esnasında çalınan Brezilya Ulusal Marşı'nın videosu da aşağıda.
 

23 Kasım 2012 Cuma

Ben Küçükken...

Ben küçükken de kedi manyağıydım. Öyle sakin sakin de sevmedim hiçbir zaman kedileri. Patilerini sıkıp, kulaklarını öpmeden olmadı, olmaz da. Kediciklerim her zaman hissetti onları can-ı gönülden sevdiğimi. Bu yüzden hiçbir zaman hiçbir kediden zarar görmedim. Aslına bakarsanız hiçbir hayvandan zarar görmedim ben.




Kediler asil hayvanlardır. O yüzden bir başka severim ben onları. İtaat etmezler, asidirler; başına buyruk yaşarlar. “Bana yemek verenin elini ayağını öpmem ben” mesajı verirler. Ve tertemizdirler.


Aslında bir kediniz varsa siz onun sahibi değil o sizin sahibiniz olur. Canı oynamak istiyorsa onunla oyun oynamak zorundasınızdır. Acıkmışsa yemeğini vermek zorundasınızdır.



 Evin dekorasyonunu tamamen ona odaklı düzenlersiniz. Eğer canı o saksının içindeki çiçeği yerle bir etmek istiyorsa bunu yapacaktır. Yasakları kabul etmez, engel tanımaz. O kadar merak eder ki; salon penceresinden cambaz gibi yürüyüp yemek odasına geçebilir. Sizin evde keşfedemediğiniz noktaları bulur. Yatağınızın altındaki kumaşı parçalayıp kendisine başkaları tarafından ulaşılması imkansız bir mekan ayarlar. Eğer sevilmek istemiyorsa orada uyur, yalnızıktan sıkılırsa kalkar gelir yanınıza, bacaklarınıza sürtünür durur “sev beni” diye.


 Akşam üzeri minderinin üzerinde mışıl mışıl uyurken birden kulaklar dikleşir, gözler fal taşı gibi açılır. Bizim duymadığımız bir sesi duymuştur, eğer öyleyse şanslıyız. Ama eğer onu uyandıran şey küçük bir kelebek ya da bir arıysa vay halimize. Fırlar, düşer peşine. Yakalamak uğruna ne perde bırakır evde ne tabak-çanak. Ve sonunda zaferle döner minderine.







Enteresan içgüdüleri olan bir hayvandır bir de. Mesela temizlik konusunda çok titizdir. Ama çok şapşal oldukları da bir gerçek. Sevdiği yemeğin kalanını yarına saklamak için üzerini örtme içgüdüsüne sahip fakat laminant parkeyle örtemeyeceğini asla farkedemeyecek kadar şapşal ve komik hayvandır kedicikler :)


  
Ve çok masumdurlar. Sizi ağlarken görürse eğer, başucunuzdan ayrılmaz, o da dertlenir sizinle. Gözlerinizin içine bakar, ta içine...



16 Kasım 2012 Cuma

Kızkıza Alışveriş

Birkaç makyaj malzemesi satın alabileceğim güvenilir bir site sormuştum Brezilyalı arkadaşıma. O da benim gibi internetten değil de, gezerek alışveriş yapanlardan olunca "ben seni güzel bir mağazaya götürücem" dedi.

Saat 10'da buluştuk. Bu arada bu bahsettiğim Brezilyalı arkadaşı biz bir dil sitesinde Portekizce öğrenirken tanıdık. Muhabbet edince de bizim hemen arka apartmanda oturduğunu öğrendik ve buluşup tanışmaya karar verdik. Bu şehirde başıma gelen en güzel şeylerden biri diyebilirim bu insan için.

Herneyse, alışveriş merkezine geldikten sonra birkaç makyaj malzemesi satan mağaza gezdik. Tam istediğim gibi malzemeyi ilk girdiğimiz mağazada buldum ama o da içime sinmedi ve vazgeçtim. Tabii oralara gidip de eli boş dönmek olmaz :)


 Bu güzel çikolataları satın aldım, tüp çikolatalar da arkadaşım alıp hediye etti.

Arkadaşım bu alışveriş merkezinde bir mağazanın yöneticisi olarak çalışıyor. Beni de arkadaşlarıyla tanıştırdı orada biraz vakit geçirdik.

Öğleden önce dönmeyi planlıyordum ama zaman o kadar çabuk geçti ki. Çok yorulduk ama.



Arap Lokantasında yemek yedik ve bir cafede kahve içtik. İşte böyle köpüklü kahve yapmayı da öğrendim :))

Böyle harika bir gündü işte. Özellikle tek başınayken yabancılarla anlaşabilmek daha da mutlu ediyor insanı. Ya da dili yeni öğrenen biri için kesinlikle öyle :)

12 Kasım 2012 Pazartesi

Japon Yemeği mi? Kesinlikle!

Daha önce Japon yemeklerini denemiştim fakat şimdi anladım ki, ben daha önce Japon yemeği yememişim. Uluslararası Yardımlaşma Pazarı'ndaki Japon standından sushi satın aldık ve eşim de ben de bayıldık. Gerçekten güzel yapılmıştı. 

 Ve o hafta Brezilyalı arkadaşımızı da yanımıza alarak bir Japon lokantasının yolunu tuttuk. Hana adında bir restorandı. Açık büfeydi ve çeşit çeşit sushi vardı, sashimi, noodle ve daha adını bilmediğimiz dolu yemek. Hepsinden birer tane alıp denemeliyim dedim. Masaya oturduğumda tabağım ağzına kadar doluydu :) soslarla birlikte o kadar güzellerdi ki hepsini yediğime inanamadım! Sonra üçümüz de kalktık ve birer tabak daha aldık elimize. Belki 16 çeşit sushi yedik :) Sushiyi bu kadar seveceğimi hiç tahmin etmezdim. Kızartmaları ve tavuklu yemekleri de bir o kadar güzeldi.




Büyük bir önyargıyla gitmeyi hiç düşünmediğiniz bir restoransa eğer Japon restoranı, bu önyargınızı aşıp kesinlikle gitmelisiniz derim. Ancak şöyle de bir konu var, bu işi layıkı ile yapan kaliteli restoranları tercih edin. Önceliğiniz fiyat listesi olursa bir daha Japon yemeği yemeyeceğinize bahse girerim :)

10 Kasım 2012 Cumartesi

Uluslararası Yardımlaşma Pazarı

Büyükelçiliklerin düzenlediği Uluslararası Yardımlaşma Pazarına gidebilmek için Portekizce dersimizi ertelettik, haftalık alışverişimizi erteledik ve oraya gittik. Haftalık ev temizliğinden kaçamadık ama :)




 Kara Kuvvetleri Kulübü'nde düzenlenen pazardan pencere manzarası.





Oldukça kalabalık bir yerdi. Yaklaşık 40 ülke stand kurmuş, kimisi yöresel yemeklerini satıyor kimisi kıyafetlerini, el yapımı süs eşyalarını, tabloları... Bazı ülkeler de satış yapmıyor, sadece ülkesine has ürünlerini tanıtıyordu. Kuzey Kore’nin standında bir tablo gördüm ve bayıldım. Deniz kabuklarıyla işlenmiş, ışıkta parıl parıl parlıyordu. 


Belarus’tan kitap şeklinde kalemlik ve büyük tahta kalem, Rusya’dan matruşka kalem, Fiji Adaları’ndan kol çantası, Hollanda’dan Hollanda waffleı ve Paraguay'dan bir çift küpe satın aldık. 



Ülkelerin yiyecek standlarında nakit para geçmiyordu. Sebebi ise parayı tek bir elde toplayabilmekti. Bu yüzden yiyecek-içecek almak istiyorsanız paranın toplandığı gişeye gidip nakit para karşılığında bu kağıt paralardan satın almak suretiyle standlardan yiyecek satın alabiliyorsunuz.

Davetiyelerin altındaki mavi renkli kağıt pazarın parasıydı işte. 50 reallik (50 Real = 45 Lira) para satın aldık ve yiyecek alışverişini o parayla yaptık.


 
Pakistan standında sağ elimin üstüne çiçek desenli kına yaktırdım.  







İran standında patlıcanlı bir meze yedik. Değişik bir tadı vardı çok hoşuma gittiğini söyleyemem.  İranlı diplomat bizim Türkçe konuştuğumuzu duyunca Türkçe konuşmaya başladı, çok şaşırdık o an. Erzurum’daki İran Konsolosluğu'nda çalışmış daha önce. Japonya standından sushi aldık. Azerbaycan diplomatlarıyla yakından görüştüğümüz için bize pilav ve içinde kuru kayısı, hurma bulunan etli bir yemek ikram ettiler. Almanya’dan çikolatalı kek, Nijerya’dan bol baharatlı şiş kebap, Tayland’tan sigara böreği tarzında, içi sebzeli üstünde acılı ve tatlı sos olan kızartma ve külahlı meze aldık; bunlara bayıldık muhteşemlerdi. Ve Türkiye’den döner aldık (evet bunların hepsini biz yedik :)) ama o kadar farklı tatları birarada bulup denememek olmazdı.  

 
İspanyol kızları flamenko yaptı, müzikler muhteşemdi. Ve Gangnam Style dansı geldi Kore’den. Bu olmazsa olmazdı tabii :) millet de bunu ekliyormuş zaten, hepsi coştu. Hatta bi kere daha bütün sahne dolu şekilde yapıldı dans. 


Son olarak da Brezilya'nın dansı vardı sahnede.

Eğlenceli, hafif yağmurlu, bol milletli çok yemekli bir gündü :) güzeldi.

8 Kasım 2012 Perşembe

Prenses'in Uyku Halleri


Bütün günü uyuyarak geçiyiryor bu minik pötişko :) sabah 9'da vuruyor kafayı. Öğle yemeğinde "size rahat vermem" dercesine uyanıp, ordan oraya koşturuyor. Sonra mamasını yiyip tekrar vurup kafayı yatıyor. Akşam 6'ya kadar. Geceleri de deli gibi koşturur, ne bulsa oynar. Hiçbi şey bulamasa kuyruğuyla oynar :) 



Bu günlerde bi gazoz kapağı bulmuş nerden bulduysa, onu ezmiş ordan oraya sürüklüyor. Kapak yerde sürtünürken çıkardığı ses hoşuna gidiyor, saatlerce vakit geçiriyor kapağıyla :) Bunu bir de geceleri yapmak istiyor, komşularla aramızı açacak koymuş kafaya.


Baktım kenarda köşede uyuyor ona güzel minder hazırladım, süsledim ama hanımefendi yüzüne bile bakmadı, kendi uyuyacağı yeri kendi seçti. Seçtiği yere minder koydum o zama da oradan vazgeçti. Enteresan hayvan inatlaşıyor resmen benle ya.




Uyurken de enteresan şekillere giriyor yavrucuk ya :) En komik halleri de rüya görürken. Pötişkolarını oynatıyor sanki bi şey kazıyormuş gibi, bıyıkları zaten hiç yerinde durmuyor :D



Uyumaktan canı sıkılırsa eğer kalkıyor, gerinip esnedikten sonra öbür tarafına dönüp tekrar uyumaya devam ediyor :) 

Bazen de birden uyanıp yanıma geliyor, ardarda miyavlıyor sanki bi şeyler anlatıyor da beni anlamıyor musun der gibi bakıyor.





Laptop üzerinde uyumaya bayılıyor tabii. Sıcak yer olduğu için orayı tercih ettiğini düşünüp ona güzelce sıcak su torbasını hazırladım ama ilgilenmedi bile. 

Senin dediğini yapmak zorunda değilim, canım nasıl isterse öyle yaparım, sen de ancak beni izler fotoğraflarımı çekersin, diyor resmen bana.





 Oy ben seni yerim miniğimm :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...