31 Ağustos 2013 Cumartesi

Yemek Yapıyoruz #13


"Çocuk menüsü" diyorum ben hiçbir çocuğun hayır diyemeyeceği köfte-pilav-patates kızartması üçlüsüne :)


Japon turbundan turşu yaptım. Soya sosu, sarımsak, tuz, sirke ve acı biberi bir kaba koyup doğranmış Japon turbunu ekledim ve 3-4 gün buzdolabında kapalı bir kapta beklettim. Normal kırmızı turptan da yapılabileceğini düşünüyorum. Çok lezzetli bir turşu oldu. Özellikle balık yemeklerinin yanına çok yakıştı.


Tatlı su balığı olan "tilapia" ve yanında turp turşusu :)


Tavada levrek balığı yaptım.


Tavada somon ve yanındaki de avokado püresi. Balığın yanına çok yakışan bu meze türü yiyecek için; 1 avokadoyu püre haline getirdim. İçine 1 yemek kaşığı kadar yoğurt koydum. İncecik doğranmış sarımsak ve dereotunu ekledim. Tuz, zeytinyağı ve biraz da limon ekledim son olarak.


Bu da yine avokado püresi ama bunda yoğurt kullanmadım. Sanırım yoğurtlu hali daha güzeldi.


Geleneksel bir Peru yiyeceği olan ceviche (seviçe)'yi açık büfe suşi restoranında görmüştüm eşimle. Nasıl bir şey olduğu hakkında hiçbir bilgimiz yoktu ama "nasıl olsa deniz ürünü, ne kadar kötü olabilir ki" mantığıyla denemeye karar verdik. İyi ki de denemişiz. Baksanıza hemen mutfakta seviçe yapmaya giriştim :)

Seviçe için levrek kullandım ben. Balığı ince uzun şekilde doğradım önce. Sonra üzerine limon ve portakal suyu sıktım bolca. 1 gün bu şekilde buzdolabında beklettim. Balıklar limon ve portakalın asidiyle piştiler. Ertesi gün limonun suyunu süzüp balıkların üzerine incecik doğranmış kuru soğan, incecik doğranmış turp, kök zencefil, pul biber, tuz, ince doğranmış maydanoz, taze nane, karabiber ve zeytinyağı ekledim. Kızarmış ekmekle servis edilmesi tavsiye ediliyor.

Biz bu tarife bayıldık. Farklı tatlara açıksanız kesinlikle denemelisiniz.



Bu sigara böreği tarzı börekleri yapmak için Asya mutfağına ait "spring rolls" denilen böreğin hazır olarak satılan yufkasını kullandım. Sünger gibi incecik bir yapısı var yufkanın. Börek için hazırlanan sostan fazla sürünce birden sönüveriyor yufka. Zaten Asya mutfağında da sossuz şekilde içine sebze koyularak kızartması yapılıyor. Ben kızartmak istemediğim için içlerine çok az börek sosu ve üzerlerine yumurta sarısı sürüp fırında pişirdim. Çıtır çıtır oldular. Yufkanın marifeti :p


Meksika mutfağına ait olan "água fresca" (taze su, taze içecek) olan bu içeceği yapmak için önce karpuzları çekirdeklerinden ayıklayıp blendera attım. Üzerine taze nane, çok az da kök zencefil ekledim. Mmmm muhteşem bir şey bu.


Marakuja suyu burada çık sık ve severek içtiğimiz taze meyve suyu. Keşke Türkiye'de de olsa bu meyveden dedirten bir kokusu var. Ekşi bir tada sahip, çekirdeklerini kabuğndan ayıklayıp blenderda çeviriyorum, üzerine az iktarda su ve arzuya göre şeker ilave ediyorum. Portakal suyu da ekleniyor bu meyve suyuna. Çok hoşuma gidiyor benim.
 

 Marakuja pasiflora bitkisinin meyvesidir. Bu sebeple de sakinleştirici, yatıştırıcı bir özelliği vardır. Brezilyalıların neden bu kadar sakin ve rahat olduklarının cevabı olabilir :)


Pancar salatası için önce pancarları haşlayıp ince uzun doğradım. Sonra sarımsak, maydanoz, taze nane doğrayıp ekledim. Üzerine zeytinyağı ve tuz ekledim.




Bir pazar sabahı Brezilyalı arkadaşımızla kahvaltı yaptık. Acuka yaptım kahvaltılık için. Beğenmeyeceğini düşünüp az yapmıştım ama o kadar hoşuna gitti ki tarifini istedi benden :)



Daha sonra da lokum eşliğinde Türk kahvesinin tanıtımını yaptım kendilerine :))

30 Ağustos 2013 Cuma

30 Ağustos Zafer Bayramı'mız Kutlu Olsun

Brezilya'nın Türkiye Büyükelçiliği'nde düzenlenen 30 Ağustos Zafer Bayramı için Portekizce hocamızı ve sevgilisini de davet ettik. Onlar da sağolsunlar bizi kırmadılar ve güzel bir akşam geçirmiş olduk.


 İlk olarak klasik pozlarımızı verdik davetliler gelmeden önce :)


 Davetliler birer birer içeri girerken hocamız ve sevgilisi göründü kapıda.



 Havuzun kenarında bir köşe bulduk kendimize ve başladı muhabbet. Oradan buradan, Prenses bacıdan, Türkiye'den, yemeklerden konuştuk saatlerce.


Akşamın ilerleyen saatlerinde Brezilya'daki son 1 yılımızın içinde olduğumuzu söyledim ve hocamız Tarciana çok üzüldü o anda. Allah biliyor ya, ben de çok üzülüyorum ama her zaman her cümleye yakışan o tek kelime dökülüyor dudaklarımdan; hayırlısı...

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Meraklı Kedi; Prenses

Her zaman olduğu gibi yine geçmiş pencerenin önüne, gelen gideni izliyor. Şansına böcek, sinek görürse avlanmaya çıkıyor :)

Pür dikkat izliyor insanları. Aslında 2 insanla birlikte yaşıyor ama insanlardan çok çekiniyor. Eve gelen misafirlerden dahi... En az 5 kere görmesi gerekiyor alışabilmesi için o insana.

Şunun masumiyetine ve merakına bakar mısnız :)








Bu da süt kolisinin Prenses Hanım'a yatak olmuş hali. Kendi süslü yuvasında uyumaz hanımefendi, gider nerede çöpe atılacak bir şey var, ona tutulur. Bu süt kolisinin içine girip uyuyunca ben de kıyamadım atmaya koliyi, içine minder koydum al senin olsun dedim artık, ne yapayım. Hayır koliye sığsa içim yanmayacak :))


O güzel bakışlarına kurban olsunlar.




 Bunlar da uyku halleri yaramaz kuzunun :)


Ve koridordaki kilimin karşı odaya kadar uçması, yine 4 patili bir canavarın marifeti :)

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Emin'ciğimin Gözünden Brezilya

Haftasonları fırsat buldukça fotoğraf makinemizi, suluklarımızı ve yolda atıştırmak üzere yiyeceklerimizi yanımıza alıp düşüyoruz yollara. Bina, araba, ağaç, insan... ne çıkarsa karşımıza fotoğraflamaya başlıyor eşim. İstediği manzarayı yakalayabilmek için şekilden şekle girdiği de oluyor, belki 15 tane çekip 14'ünü elediği de... :) Ben de yanında çırak gibi geziyorum, elimde bilimum fotoğraf makinesi malzemeleriyle. Eee sanat ve sanatçı aşığıyız ne de olsa :))

Fotoğraf sanatçımız: Mehmet Emin CİHAN








20 Ağustos 2013 Salı

Brezilya'da Doğumgünü Geleneği

Latin Amerika ülkelerinde doğumgünlerinin çok önemsendiğini bildirmek isterim öncelikle. Bu doğumgünü kutlamaları her yaştan her kesimden insan için gelenek halini almış adeta. Arkadaşından borç para isteyip mazaret olarak da bir başka arkadaşının doğumgününe gitmesi gerektiğini söyleyen insana dahi rastladım. Yani bu lüks değil, ihtiyaç! :)

15 yaşına basan genç kızların doğumgünü partileri ise bizim düğünlerimizi aratmıyormuş, ben duyduklarımın yalancısıyım :) Henüz böyle bir davete katılmadım ama duyduklarım bu yönde. Ailelerin maddi olanaklarına göre çok daha abartıldığı dahi olurmuş 15 yaş doğumgünü partisinin.

Biz de 19 Ağustos Pazartesi akşamı Portekizce hocamızın annesinin doğumgününe davetliydik. Evlerinin bulunduğu semt, Guara 2 diye geçiyor, labirent gibi mübarek. "Çok erken çıktık ya, vaktinden bu kadar önce orda olmasaydık iyi olurdu" diye başlayan cümlelerimiz "Eyvah, geç kalmasak bari" diye evrim geçirdi sokaklar arasında kaybolmuşken. Hava karanlık, daha evvel belki 5 defa aynı yerden geçtiğimizi farkeden insanlar dikkatlice bakıyorlar, zaten buraların yabancısı olduğumuz her halimizden belli. Yolda 2 kişiye sorduk evin adresini, tutturamadık. GPS açık ama bizi başka bir yere savuruyor. O anda enteresan tipli insanları da görünce biraz tırsmadım desem yalan olur. Hocadan daha açık bir tarif istedik ve o tarifle 2 kere daha kaybolduktan sonra sonunda "Ohh Yarabbim, şükürler olsun" diyerek evlerinin önünde durduk :))

İlk olarak 2 dalmaçyalı köpeği karşıladı bizi, yüksek bir desibelle. Daha sonra doğumgünü hanımefendisi bahçeye gelerek "oraya" diye işaret edip köpecikleri bir anda kuzuya çevirdi.

Bahçede lafladık biraz, o arada birkaç arkadaşı daha geldi, onlarla tanıştık. Ben orada hediyemi verdim; kendi boyadığım bir tepsi :)


Orada biraz sitem etti eşime; neden getirmiyorsun kızımı bana diye :) Brezilya'nın bana kazandırdığı nadir insanlardandır kendisi. Bir insan bu kadar mı çocuk ruhlu olur dedirtiyor. Betty Boop ve Mc Donald's oyuncakları çılgını bir anne. Kahkahaları tam bir anne kahkahası. Zaten bana "burada senin annen benim" diyor. Evet, o benim güzel annem.

Sonra en üst kata, terasa çıktık hep beraber. Hava biraz serindi. Eminciğim koştu hemen arabadan kot gömleğimi getirdi ama kendisi açıkta kaldı :)) Ona da hocamızdan bir hırka rica ettik de hasta olmaktan kurtardık.

Masamızdaki insanlarla tanıştık. O arada kardeşim Ayşegül'ün kulaklarını çınlattım; şimdi o olsaydı burada hiç susmaz habire bir şeyler sorar dururdu diye. Ama sonra yavaş yavaş muhabbet açıldı masadakilerle. Karşımızda oturan sevimli amca evanjelik kilisiesinde rahipmiş. Türkiye'den, İstanbul'dan bahsettik biraz. Burada birkaç ay önce biten dizi sayesinde tanıyorlar artık Türkiye'yi. Salve Jorge diye bir diziydi, sadece fragmanını izlemiştim ama Türkiye'yi çok da doğru tanıtmadığına şahit oldum. Her neyse.

O sırada hocamız geldi ve bizim için özel yaptırdığı çorbayı gösterdi; vejetaryen çorba! :) Helal kesim olmayan etlerden yemedğimizi bildiği için bize özel şeyler hazırlatmışlar, peynirli/karidesli açmalar, etsiz çorba vs... Bu saygıyı görünce bir kez daha içim kaynadı Brezilyalılara.

Daha sonra Türk bir arkadaşımız daha geldi davete, sohbet, muhabbet uzadı gitti sonra. Pasta kesildi, şarkılar söylendi, hocamız dans etti... Çok neşeli, eğlenceli saatler geçirdik.

Brezilyalı annem :))
Çılgın doğumgünü bebesi :))


Güzel Portekizce hocamızla :)


Doğumgünü Pastası

Üzümlü ve kuru erikli top şekerlemeler



Tuzlular; peynirli ekmek (pao de queijo), peynirli, etli, sosisli ve karidesli küçük açmalar. Sıcak servis olayı için misafirin dilediği hamurişini alıp mikrodalgada ısıtma fikri hoşuma gitti.

Hamburger yapma masası :)

Bize özel hazırlanan çorba; caldo. Mısır ve kişniş en baskın tatlardı. Çorba hoşuma gitti benim. Ama çorbadan ziyade aparatif ya da salata/meze demek daha doğru olur. Zaten soğuk servis ediliyor.


Bu video da Brezilyalıların doğumgünü tebriği şarkıları.


Parabéns a você,
nesta data querida,
muitas felicidades,
muitos anos de vida...


Tebrikler sana
Bugün bitanem
En iyi dileklerle
Uzun yıllar yaşa...

İyi ki varız :)

15 Ağustos 2013 Perşembe

Ahşap Boyamaya Devam




Bu ikisini mayıs ayında yapmıştım. Daha fazla yapıp öyle yazarım bloğa diye düşünmüştüm ama o ay sadece 2 ahşap bitirebilmiş, devamında ise ağustos ayına kadar elimi sürememiştim. Eee hobi işleri zorla olmuyor işte, önce o heyecanın gelmesi lazım :)

Küçük tabloları yapmak bu işin en eğlenceli kısmıydı sanırım. Çıraklık dönemi için daha uygun ürünler bence. Kuytu köşe boyamak zorunda kalmayınca daha az hatayla bitirebiliyorsunuz işi.

Demlik şeklindeki ahşabı da boyadıktan sonra hamur kabartma tekniğiyle süslemek geldi aklıma. Sanırım becerebildim de :)

Aslında bu iş için bir kursa gitmeyi isterdim, hala da istiyorum sanırım. Ama kursun belli günlerinde gitmek gerekeceği için bu iş hobilikten çıkar, beni sıkar diye internetten araştırarark öğrenmeye çalışıyorum. Hiç de sıkıya gelemiyorum canım :)





Denediğim ilk tepsi buydu. Buna başlarken aklımda çok farklı şeyler vardı ama tasarımın düşünce ayağıyla uygulama ayağını birbirinden fazla ayırmış olacağım ki ortaya hiç de hayal etmediğim bir şey çıktı :) Bu da hoşuma gitti ama. Ne de olsa hepsi benim emeğim.





Bu desen çok hoşuma gitti. Kırtasiyeye tekrar gittiğimde bu peçeteden bulamadım ama. Yoksa elimde ne var ne yok bu desenle yapacaktım :)





Bu da son çalışmam. Giderek daha mı iyi oluyorum yoksa hala heyecan ve sabırsızlıkla kötüye mi gidiyorum inanın bilmiyorum. Renkleri biraraya getirip tasarlamak kadar işçilik de önemli malum. Hatta daha bile önemli diyebilirim. Biraz daha sabırla hareket edebilirsem belki çıraklık döneminden mezun olabilirim :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...