31 Ocak 2013 Perşembe

Brezilya'daysam #2



Evet, Brezilya’daysam bu işareti görmem an meselesidir. Alışverişten sonra kasiyere, taksiden inince şoföre, size yol veren birine... Her zaman, her yerde... Bu şekilde karşılık verebilirsiniz. Kullanımı çok yaygın olduğu için bir süre sonra resmen bilinçsizce yapıyor oluyorsunuz siz de.

Hiçbir alışveriş merkezinin girişinde x-ray cihazıyla karşılaşmam; havaalanlarında da sadece 1 kere güvenlik sistemiyle karşılaşırım.

Buluşacağınız Brezilyalı sizi kesinlikle en az 20 dakika bekletir. Geldiğinde özür diler ve bu olay her defasında herbiriyle tekrarlanır. Ama herbiri son derece yardımsever ve çevresine duyarlı insanlardır.

Brezilya’daysam ve bir restorana, kafeye veya pastaneye gitmişsem kendi sesimi duyamayacak bir ortamdayım demektir. Çünkü hepsi yüksek sesle konuşur ve etrafı çok da önemsemezler. Birden bire arka masadan çığlık sesleriyle yükselen alkışlar duyabilirsiniz. Canları herhangibir şeyi kultamak istemiş olabilir.




Taksi şoförlerinin bir kısmı da kadındır. Yolda tintin de gitmezler asla, ablamız basar gaza, makaslar atar. Çok da güleryüzlüdürler. Belki de bizim şansımızadır ama tesadüf olmaktan çıkmak üzere bu durum.

Hadi yabancı isim telaffuzunu geçiyorum ama ellerine isminizin yazılı olduğu kağıdı verseniz dahi onlar bunu değiştirecektir. Bkz. Cihan onlar için Ainer demektir.

“Portekizce’yi iyi bilmiyorum, sizi anlayamadım” derseniz cümlelerin daha yüksek sesle, hızlı bir şekilde tekrarlanması kaçınılmazdır. Bu konuda asla empati yapamıyorlar. En iyi empati yapanı da hiç konuşmayıp sadece işaret diliyle anlatmaya çalışır söylemek istediklerini. Ortası yok bu işin :)

30 Ocak 2013 Çarşamba

Yemek Yapıyoruz #6


Hindili omletler, hmm pek güzeldi :))


Bu karidesleri tek tek dizdim şişlere ama biraz fazla pişirmişim. Çerez gibi oldular ama o hali de güzeldi.


Yaptığım ilk el açması börek. Malumunuz burada öyle hazır yufka falan yok. Mecbur el açması olacak. Kıyır kıyır oldular.


Bu da ikinci denemem; arnavut böreği. Bunu çok sevdik.


Karnıbahar salatası yaptım :)


Üzümlü, cevizli kurabiyeler de güzel oldu.


Waffle makinesi aldık ve ilk waffle'ımızı yaptık. Önce yapıştırdık tabii makineye. 3. denemede öğrenmiş olduk Çıtır çıtır oldular.


Bunlar da tahinli çörekler. Bayılıyorum tahinli çöreğe. Yapması da yemesi de zevkli.

28 Ocak 2013 Pazartesi

Korkak Kedicik

Uydu alıcımızı bir üst kampanyaya taşımak için firmaya başvurmuştuk ve bugün bir eleman geldi. Bu sırada bizim küçük Prenses'imiz yemeğini henüz yemiş, benim yanıma doğru yol almaktaydı. İçeri giren yabancı adamın sesini duyar duymaz yemek odasına girip, masanın altına saklandı önce. Sonra da tehlikede olduğu zamanlardaki gibi miyavlamaya başladı.

Tekrar yanına gittiğimde odada göremedim. Sonra halı dikkatimi çekti. Halıyı bozup başka yere gitti diye düşünerek düzeltmek için adım atacakken halının kıpırdadığını farkettim.


O kadar korkmuş ki; halının altına saklanmış bacaksız :)


Adam gidene kadar çıkmadı oradan. Artık nasıl bir geçmişi varsa kediciğin; eve gelen tamircilerden, elemanlardan çok korkuyor :)

24 Ocak 2013 Perşembe

Eroin Güncesi


Bir eroinmanın hayat hikayesi, adından da anlaşıldığı üzre. Kitabı 3 yıl önce almış olmama rağmen bugün okumak nasip oldu.

"Mühendis babaya, öğretmen anneye sahip olup tıp fakültesinde okuyan ben bile eroinin pençesine düşmüşsem herkes düşebilir" diyor. "Her şey sevgisizliktendi" diye de ekliyor.

Bence kitap olumsuz şeylere merak uyandıracak bir dille yazılmış ve bu yüzden sadece anne-babaların okumasını gerektirecek içeriğe sahip.

Kitap hakkındaki yorumlara, eleştirilere baktım da ne kadar yüceltir olmuşuz hataya düşenleri. Ben de bu konuda eleştiride bulunacağım biraz.

Kitabın yazarı kitap yayımlandıktan 13 ay sonra Beyoğlu'nda bir sinema salonunun tuvaletinde iğnesiyle ölü bulunmuş. Evet her şeyin başı sevgisizlikti belki.

Altın vuruş yaparak hayata veda eden bir kızın ardından "onsuz hayat bir pislikten ibaret", "biz göremedik senin gördüklerini", "senin gibi cesaretli olamadık biz ölüme koşacak kadar" gibi insanı yanlışa karşı yüreklendiren ve ölmeyi tercih etmeyi güzel gösteren cümleler gerçekten aptalca. Bu saatten sonra gösterilen sevgi kimseye fayda etmez.

"Toplum bizim suçlu olduğumuzu düşündü, hastaydık oysa."
 Şimdi de günah çıkarıyor toplum, arkandan sensiz dünyanın iğrenç bir yer olduğunu savunarak. Ama sen varken kimse farkında değildi senin. Hatta bilhassa görülmek istemezdin sen. Ölünce kıymete bindin, badem gözlü oldun.

İşte bu ikiyüzlülük deli ediyor beni. Söyleyecek o kadar çok şey var ki...

21 Ocak 2013 Pazartesi

Marketteyiz #1

Evimize hemen 100 metre uzaklıktaki market "Paõ de açúcar" (Pan ci asukar), buranın en pahalı marketlerinden biri. Genelde aylık alışverişimizi şehrin merkezinden uzaktaki, toptan alışverişlerin yapıldığı marketlerden yapıyoruz. Ama acil ihtiyaçlar için şehir içindeki marketleri de kullanmak gerekiyor bazen. Buradaki ürünler ve fiyatları nelermiş bakalım.

Bu arada 1 Brezilya Reali = 0.8 Türk Lirası


3 parça karnıbahar, bir öğlen yemeğinde kullanıldı hepsi. Toplam 21 real. Karnıbahar pahalı bir sebze burada.


40 adet yara bandı 10 real.


Burada en pahalı şeylerden biri de kuruyemiş. Cevizin kilosu 90 real. Bu bir avuç ceviz de  12 real.


Bizim ağız tadıyla kullandığımız margarin ve tereyağı. Diğerlerinde hoş olmayan bir tat var. Soldaki margarin 12 real sağdaki 250 gramcık tereyağı 18.5 real. Eğer büyük marketten alırsak 12.5 reale bulabiliyoruz.


Tahin burada arap ürünleri reyonunda satılıyor. Aynı reyonda lokum, şekerleme, nar ekşisi, yaprak sarması (yenmeyecek kadar kalın), gülsuyu, helva gibi ürünler satılıyor.Bu 250 gramlık tahin 15 real.

Bunlar da burada gördüğüm en pahalı domates. Cumartesi günleri şehrin merkezinden uzak bir yere pazar kuruluyor. Oradaki sebzeler daha güzel ve daha uygun oluyor genelde. Ama eğer bu manavlara işiniz düşerse haliniz yaman. 11.90 domatesin kilosu.

Burası genel itibariyle pahalı bir memleket. Bazen daha uygun şeylere rastlayabiliyorsunuz ama çok nadir. Elektronik zaten Türkiye'nin neredeyse 2 katı fiyata sahip.

Bizim kültürümüze ait birçok şeyi bulmak imkansız burada. Bize en yakınları da arap reyonlarında satılıyor. Başkentte hiç Türk restoranı ya da Türk marketi yok. Lübnan ve Arap marketleri ve restoranları var birkaç yerde. Marketlerdeki ürünler aşırı pahalı oluyor.

Yeni ürünlerle devamı gelecek. Takipte kalın :)

17 Ocak 2013 Perşembe

Brezilya'da Binalar #1

1950'li yılların sonunda 3.5 yılda Oscar Niemeyer öncülüğünde inşa edilen bu şehrin binaları bana hiç estetik gelmiyor nedense. Bu kadar yakın bir zamanda, bu teknolojiyle, sıfırdan kurulan bir şehir için eksikleri büyük.

Altyapısında sorun yok ama o kadar da olsun değil mi? Zaten 6 ay boyunca yağış alan, tropik, bir yer. Altyapı zaten düşünülmeli ki öyle de olmuş. Ama şehrin bana hissettirdiği amaç "İnsan işine gitsin çalışsın ve sıkıntısız bir şekilde evine dönsün. Evinin balkonu olmasın ki gökyüzünden faydalanmasın, binaların yakınlarında da hiç park bulunmasın, dışarı çıkmasınlar. İşten eve evden işe..."

Bu mantıkla yapılmış bir şehre benziyor. Evden çıkıp yürüyerek bir parka gidemezsiniz çünkü yürüyüş yapabileceğiniz, oturup kitap okuyacağınız en yakın park evinizden yaklaşık 10 km uzaklıktadır. Zaten semtlerin bağlandığı yerlerde de kaldırım bulunmamaktadır. Yani 'yürümek' burada bir ulaşım aracı olamaz.


Binaların çoğunun zemin kısmı sütunlarla desteklenmiştir. Yani zemin katta daire bulunmaz ve bina taşıyıcı ayaklarla yükseltilmiştir çoğu yapıda. Şehrin mimarı bunun nedenini şöyle açıklamış "Binaların alt kısımları özgür kalsın ve doğayla bütünleşsin." Balkonlarla da bütünleşebilirdi doğayla. Şehrin inşa edildiği yıllarda yapılan hiçbir binada balkon yok. Yeni yeni birkaç yıldır yapılan binalarda var. Onlar da zaten şehrin merkezinde değil, daha uzakta kalan binalar.

Her neyse gelelim başkentte yani Brasília şehrindeki binalara...


 Binaların bazısı demir parmaklıklarla, bazısı tel örgüyle, bazısı da demir panjurlarla kaplı. Yani önü açık bir pencere bulmak gerçekten zor.



Otopark sorunu bildiğim kadarıyla olmuyor. Her binanın kendi otoparkı var hatta bazı binaların kapalı otoparkı da var.






Sanki iş merkezi ya da hastane gibi pencereler yanyana. Kafanızı uzatıp etrafa bakacak olsanız yan dairenin içini görebilirsiniz. Tabii kafanızı pencereden uzatmanıza engel olan bir parmaklık yoksa...




Bir kısım bina da bu şekilde. Burası binaın arka cephesi oluyor. Bu cephede daha çok mutfak, banyo ve servis alanı dedikleri hizmetçi bölümü var. Küçük küçük deliklerin arasından dışarısı görünüyor. Bazı ev sahipleri bu deliklrden toz, yağmur girmesin diye içeriden pencere yaptırmışlar.

Bu benim gördüğüm en saçma bina gerçekten. Çünkü kimi ev sahipleri nasıl olsa ben kullanmıyorum, kiraya veriyorum mantığıyla yaklaştığı için bu küçük boşluklara içten pencere yaptırmamışlar. Ve biz ev ararken böyle bir ev gördük, tuvalet, banyo, mutfak bu delikli kısımda ve direkt dışarıyla muhatapsın. Gerçekten çok anlamsızca.

Bu yazının devamı gelecek inşallah. Gördüğüm her binayı fotoğraflamaya çalışıyorum. Buradaki kilise ve resmi binaların fotoğraflarının olduğu bir yazı da gelecek inşallah. Şimdilik bu kadar.




16 Ocak 2013 Çarşamba

Bu Onun Dünyası :)

Prenses'in dünyasında gelinen son nokta :)
 

Evet, o kuytu köşe manyağı bir canlı. Ama bu halini görünce biz bile şaşırdık artık :)


O bizi göremiyorsa sorun yok demektir :))
Canım benim yaa :)

3 Ocak 2013 Perşembe

Dekor zengini "Mangai Restaurant"

Brasília'ya ilk geldiğimiz zamanlar tanışmıştık bu restoranla. İçerisi oldukça büyük. Masalar ağaçtan yapılmış ve görüntüleri de doğal bırakılmış. Masaların uçlarında da zil var ve o zile vurarak garsonu çağırabiliyorsunuz.


Çalışanların giydiği kıyafeler asker yeşili kostümlerden oluşuyor.

Restoranın işleyiş sistemi de farklı ve kullanışlı. İçeri girerken herkese birer kırmızı kart veriliyor. Eğer çıkışta bu kartı iade edemezseniz sorun yaşanabilir tabii. Açık büfeden aldıklarınızı tarttırıyorsunuz ve kırmızı kartınızı alıp size beyaz bir kart veriyorlar. Daha sonra tekrar yemek veya tatlı alacaksanız yine bu beyaz kartın üzerine ekletiyorsunuz ücreti. Masaya içecek siperiş edilirse bu karta kaydediliyor yine. En son kasada bu beyaz kartları verip ödemeyi yapıyorsunuz. Kasiyer de size kırmızı kartınızı geri veriyor ve çıkışta bu kartı da iade ederek ayrılıyorsunuz restorandan.



Restoranın her köşesi farklı dekorlarla donatılmış. Tuvaletlerin önünde boya yapan amca. O kadar gerçekçi duruyor ki bazen irkiliyorum karşılaşınca :)




Tuvaletlerin üzerinde bir araç görünüyor gözümüze. Aracın üzerinde de horozlar ve civcivler var. Yoksa bu araç ormanın bir köşesinde mi yatıyor?


Kapıda elinde tepsiyle kahve termosu tutan teyzenin heykeli vardı mesela. Tabii kahve gerçek. Dileyen alıyor kahvesini oturuyor restoranın bahçesindeki koltuklara.



Bahçede bir masada gerçek portakallardan oluşan bir dekor karşımıza çıkıyor. Bir keresinde bu portakaldan dekoru yemiştik biz :) Hatta oradaki görevliye de ikram etmiştik. Biri yer biri bakar olmaz tabii :)


Biraz aşağıda da meyve satan bir amcayla karşılaşıyoruz. Bu amcadaki meyveler de yapmacıktı ne yazık ki, tadına bakamadık :))

Böyle bir restoran burası da. Yemekleri bizim yemek kültürümüze fazla hitap etmese de güzel yiyecekleri de var.




2 Ocak 2013 Çarşamba

Brasília Sokakları

Bizim eve ulaşan üst yol burası. Güneşli, güzel bir günde çekilmiş bir video. İyi seyirler herkese :)






1 Ocak 2013 Salı

Yeni Yıl Kutlu Olsun






Brasília şehrinde yeni yıl böyle karşılandı.



Bizler ise yılbaşında da beraberdik.


Büyükelçilikten havai fişek manzaramız böyleydi.

Sevdiğim bir yerde, sevdiğim insanlarla girdim yeni yıla. Bu yılın hepimize güzel anılar yaşatması dileklerimle...


İlk üç görsel alıntıdır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...