Kediler asil hayvanlardır. O yüzden bir başka severim ben
onları. İtaat etmezler, asidirler; başına buyruk yaşarlar. “Bana yemek verenin
elini ayağını öpmem ben” mesajı verirler. Ve tertemizdirler.
Aslında bir kediniz varsa siz onun sahibi değil o sizin
sahibiniz olur. Canı oynamak istiyorsa onunla oyun oynamak zorundasınızdır.
Acıkmışsa yemeğini vermek zorundasınızdır.
Evin dekorasyonunu tamamen ona odaklı düzenlersiniz. Eğer canı o saksının içindeki çiçeği yerle bir etmek istiyorsa bunu yapacaktır. Yasakları kabul etmez, engel tanımaz. O kadar merak eder ki; salon penceresinden cambaz gibi yürüyüp yemek odasına geçebilir. Sizin evde keşfedemediğiniz noktaları bulur. Yatağınızın altındaki kumaşı parçalayıp kendisine başkaları tarafından ulaşılması imkansız bir mekan ayarlar. Eğer sevilmek istemiyorsa orada uyur, yalnızıktan sıkılırsa kalkar gelir yanınıza, bacaklarınıza sürtünür durur “sev beni” diye.
Akşam üzeri minderinin üzerinde mışıl mışıl uyurken birden
kulaklar dikleşir, gözler fal taşı gibi açılır. Bizim duymadığımız bir sesi
duymuştur, eğer öyleyse şanslıyız. Ama eğer onu uyandıran şey küçük bir kelebek
ya da bir arıysa vay halimize. Fırlar, düşer peşine. Yakalamak uğruna ne perde
bırakır evde ne tabak-çanak. Ve sonunda zaferle döner minderine.
Enteresan içgüdüleri olan bir hayvandır bir de. Mesela
temizlik konusunda çok titizdir. Ama çok şapşal oldukları da bir gerçek.
Sevdiği yemeğin kalanını yarına saklamak için üzerini örtme içgüdüsüne sahip
fakat laminant parkeyle örtemeyeceğini asla farkedemeyecek kadar şapşal ve
komik hayvandır kedicikler :)
Ve çok masumdurlar. Sizi ağlarken görürse eğer, başucunuzdan
ayrılmaz, o da dertlenir sizinle. Gözlerinizin içine bakar, ta içine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder