31 Aralık 2012 Pazartesi

Yemek Yapıyoruz #5


Bu kolay waffle bütün bir ay boyunca her kahvaltıda eşlik etti bize. Kızarmış ekmek dilimi üzerine nutella, muz ve çilek. Hmmm...




Simit yapmaya çalıştım ama ancak nefis öldürecek derecede oldu. Sokak simidini özledim.



Karnıbahar kızartması çok güzeldi. Bu tadı gerçekten seviyorum. Yanında yoğurtla servis edilecek tabii.



 Havuçlu tarçınlı muffinlerim. Seviyorum bu keki, hafif bir tatlı bence.


Bu dereotlu kurabiyeler ilk gün çıtır çıtır ikinci gün biraz yumuşaktı. Ama iki halini de sevdim ben.

Bu ayın sonunda farkettiğim şey; yaptığım yemeklerin fotoğrafını çekmediğim oldu. İlk defa yaptığım yemeklerin çoğunu fotoğraflayamadım. Daha doğrusu unutmuşum. Bir daha ki sefere artık :)


30 Aralık 2012 Pazar

Turist Çifti Kurtarmak

Dün mutfak alışverişimizi yapmak üzere evden çıktık. Portekizce dersimiz sabah 8.30’dan 11.30’a ertelenince bizim de alışverişe çıkmamız saat 3’ü bulmuştu.

Hava feci sıcak, yolu yarılamışız araba teklemeye başladı. Eyvah, aman, sakın diyerek gideceğimiz yere kadar geldik. O sıcakta dükkanların arasındaki tek şeritli yolda ilerleyerek park yeri arıyorduk. Arabadaki sorun da artmıştı ama bizi yarı yolda bırakacağını hiç düşünmemiştik. Trafikte beklerken önümüzdeki araba ilerledi ve biz işte orada öylece kalakaldık. 


 
Araba stop etti ve çalışmadı. 5 dakika kadar uğraştık ama olmadı. Bu sırada arkamızdaki arabalar sakince bekliyorlar, kornaya basan dahi olmuyordu. O sırada birkaç genç kızın camdan bana bir şeyler söylediğini farkettim. Bana mı dediler ki diye düşünürken bunlar lafı uzatmadan geçtiler arabanın arkasına başladılar arabayı itmeye. Arabayı çektik sağa, çok şükür trafik açıldı. Kızlara teşekkür ettik ve ne yapacağız diye düşünmeye başladık ki kızlar geri geldiler. Hızlı hızlı bir şeyler söylediler. Anlayamadığımı farkedince İngilizce konuşmaya başladılar. İşte o an başladı bizim kurtuluşumuz.


Kızlardan biri “bize bırakın” dedi ve geçti şoför koltuğuna. İki kız, bir erkek arkada başladılar arabayı vurdurmaya. Biz Emin’le birbirimize anlamsızca bakıyoruz neler oluyor diye. Arabayı pazarın çıkışına kadar getirdiler. Kızla oğlan tamirci bulacağız deyip gittiler ve yanlarında bir adamla döndüler. Adam baktı, sorunu buldu. Arabayı çekiciyle aldırmayı düşünüyordu ki şansa araba çalıştı. O sırada fena halde yağmur başladı. İnsanın kafasında hasara yol açacak kadar güçlü yağıyordu. Emin’le bana “atlayın arabaya, biz sizi arkadan takip edeceğiz” dedi kızlar. 


Adamın mekanına vardık, kızlar da yetiştiler bize. Adam sorunu bugün halledemeyeceğini söyledi. “Bugün bu saatte açık yer bulamam, yarın pazar, pazartesi, salı yılbaşı nedeniyle tatil. Bu iş çarşambaya kalır” dedi.

Araba çalıştı deyip alıp gitsek kendi tamircimizde yaptırırız desek yolda kalmayacağı ne malum diye düşünüp, güvenmekten başka çaremiz yok dedik ve çarşamba günü almayı kabul ettiğimizi söyledik. O sırada tamirci, kızların bizim arkadaşımız olmadığını, tesadüfen yardım ettiklerini öğrendi ve hayret etti bizimle bu kadar ilgilenmelerine. Biz de hala şaşkınlık içerisindeydik tabii.


Neyse biz mutlu mesut hadi gidelim, taksi çağıralım derken kızlar bizi bırakmadılar. “Arabada sıkışıp da gideriz” dediler ve zorla ikna ettiler. Bunun üzerine biz de pizza ısmarlamak istediğimizi söyledik ve bizim evin yakınlarında bir pizzacıya gittik. 4 saatlik mücadelenin ardından bir kutlama yapmak lazımdı tabii.
  

O sırada kızlardan birisi durumu telefonda annesine özetledikten sonra annesinin tepkisi “Bol bol fotoğraf çekin” demek oldu. Burada yayımlanan bir dizinin Türkiye’de çekilmiş olması buna en büyük etken olsa gerek. Yemekten sonra bizi eve kadar bıraktılar ve bol bol dua aldılar.

Bugün arabasız kaldığımıza üzülüp ne yapsak acaba derken kızlardan birinden mesaj geldi. Mesajda tamirciyle görüştüğünü, arabamızın tamir edildiğini, bugün akşam 4’e kadar arabayı alabileceğimizi yazıyordu. Biz evden apar topar çıktık ve arabamızı alıp alışverişimize başladığımız yerden devam ettik.

Şimdi hala şoktayız. Arabamız tam onların alışveriş yaptığı standın önünde durup kalmıştı. Eğer onlarla karşılaşmasaydık, ışığa tutulmuş tavşanlar gibi kalmamız kaçınılmaz olacaktı :)

Bizim için gerçekten enteresan bir gün oldu dün yaşadıklarımızdan dolayı. Elimizde ise, sorunu giderilmiş araba, Brezilyalıların sempatisi ve 4 güzel arkadaş kaldı. 
 

27 Aralık 2012 Perşembe

Patron Kimmiş?

2 hafta önce kediciğimizin alt dudağında bir şişlik farkettim. Ertesi gün veterinere götürdük ve doktor alerjik olduğunu söyleyip bir iğne yaptıktan sonra kedinin yemek yediği kapları değiştirmemizi söyledi. O gün her şey normaldi ama ertesi günü başladı işte Prenses'imizin halsizliği.

Resmen evin neşesi kaçtı. Tam 2 hafta sürdü halsizliği. İştahı yerindeydi maşallah ama ne oyun oynuyor, ne böcek avlıyor ne de çağırınca dönüp bakıyordu. Peluş oyuncak gibi yattı 14 gün boyunca.



Normal yaramaz hallerine dönmeye başlamıştı ama dün kontrol için götürdük bu sefer. Ve şişliğin inmesine rağmen tamamen iyileşmediğini öğrendik :/ ama bu sefer iğne olmasın dedik. Hem kediciğimizin canı acıyor hem de 2 hafta sürüyordu halsizliği. İlaç verdi doktor. İlacı nasıl vermemiz gerektiğini de uygulamalı öğretti amma ve lakin göründüğü kadar kolay değilmiş bu iş. Biz ilacı verdiğimizi zannederken meğer yutmamış, boynundaki tüylere yapışmış. Bir süre sonra hap yere düşünce farkettik biz de.




Dudağının şiş olduğu zamanlar çok komik görünüyordu :) Nasıl göründüğü umrunda bile değildi gerçi, veterinere gidene kadar keyfi yerindeydi nasıl olsa.


Neyse ki şu sıralar keyfi yerine geldi tekrar. Birlikte saklambaç oynuyoruz evin içinde. Canının istediğini yaparak ve yaptırarak patronun kim olduğunu gösteriyor bize her defasında :)

24 Aralık 2012 Pazartesi

Anısı var

Bu şehre ilk geldiğimiz zamanlar, bizi karşılayan arkadaşla alışveriş merkezlerini dolaşıyorduk. O bir şeyler satın alırken Emin'le biz de bir kitapçıya girdik ve orada çalan şarkı o kadar hoşumuza gitti ki... Kadının sesi yumuşacıktı.

Şarkı bitene kadar dinledik. Ondan sonraki şarkı da aynı kadına aitti; konseri yayımlanıyordu televizyonda. En sonunda kasaya gidip şarkıyı kimin söylediğini sorduk. Tabii Emin'ciğim sordu; İspanyolca. Neyse ki bu iki dil birbirine benziyor da anlaşabildik.





Maria Gadú imiş adı. Orada tanışmıştık bu güzel sesle. Daha sonra bizim evliliğimizde aldığımız ilk albüm olarak tarihe geçti.

Bu albümün ilk şarkısı çok hoşuma gidiyor. Sizin de beğeneceğinizi umuyorum.

Bizde anısı var :)


23 Aralık 2012 Pazar

Brasília Semaları


Bu günlerde hep böyle. Gökyüzü o kadar parlak ki, bulutlara bakamıyorum bile. Bu şehrin gökyüzüne bayılıyorum. Tertemiz...

20 Aralık 2012 Perşembe

Canım Babama



Buraya yazılanlar duyguların sadece harflere bürünmesi benim için. Bu yüzden anlatmak istediklerimi, kimbilir belki de sadece ben anlayacağım.

Benim babam her şeyden önce "çocuğum" dedi. Hiçbir zaman kıyamazdı gözyaşlarıma. Şimdi canım babacığımla aramızda 10.000 kilometre var.

"Baba, senin bu arabanı kullanamıyorum. Direksiyonu o kadar ağır ki arabayı park ederken resmen kol kası yapıyorum" dediğimde, "O araba; benim yatırımı çocuklarıma yaptığımın belgesi, değişmeyecek :)" derdi.

Ve değişmedi de.

Benim babam hep güçlüydü, tek bir kelimesiyle açardı tüm kapıları bize. Benim gözümde üstesinden gelemeyeceği şey yoktu, olmayacak da.

Hep gözlemledim çevreyi, 'Büyük Adam' kimdi? Birçok insanla tanıştım, çok farklı insanların masalarına oturdum. 'Büyük Adam' benim babamdı, ben bunu gördüm.

Ve arkasındaki başarılı kadın da, benim güzel annemdi. Onların yanı güven duygusunun var olduğu yerdi.

Benim canım babacığım; 20 Aralıkta gelmiş dünyaya. İyi ki gelmiş.

Doğum günün kutlu olsun babacığım!

12 Aralık 2012 Çarşamba

Brezilya'daysam #1

Eğer Brezilya'daysam arabadan inip evine çıkacak olan -gelir düzeyi yüksek- kadını bile yalınayak görebilirim. Haliyle 4-5 yaşlarındaki çocuklarının da sadece iç çamaşırlarıyla eve çıktığını...


Çünkü olabildiğince rahat insanlar. "Ne takacağım kafama yaa" modunda görünüyor hepsi. Market kasasında hiç şikayetçi olmadan dakikalarca bekleyebilirler; müşteri bozuk paralarını sayarken bir yandan da kasiyerle muhabbet ediyor olabilir. Kimse "hadisene kardeşim" demez. Belki de 20 yıla yakın süren baskı döneminin eseridir bu davranışlar. 

Ama trafikte hepsi canavar olur. Asla tintin gidemezler, kurallara uyamazlar. Kadın taksi şoförleri erkek şoförlere taş çıkartır.

Alışveriş merkezlerinin otoparklarında dahi kendini otoparkçı ilan etmiş sokak çocuklarını görebilirim; sokak insanlarını. "Çizilirse karışmam abi" derler yani. Gelir seviyesindeki bu uçuruma bakmak bile ürkütüyor insanı, işin içinden çıkılamıyor.




Bağımsızlık günü kutlamalarından sonra meydandan uzaklaşırken uzun bir sıra görürsem, bilirim ki sokaktaki merdiveni kullanmak için tek sıra halinde bekleyen Brezilyalılardır bunlar.

Brezilya'daysam eğer eksiklerini gizlemeye çalışan ya da onlardan utanan insanlar yerine deliler gibi gülen insanlar görürüm. Adımı soran Brezilyalı'ya bir türlü Merve dedirtemem ve o buna dakikalarca gülebilir. İngilizce konuşmaya çalışırken haline gülmekten derdini anlatamayabilir. Hiç kafasına takmaz.
 

Bir mağazada "Portekizce bilmiyorum" derseniz eğer görevliye, gider bir bilgisayarı alır gelir ve google translate'e yazar anlatmak istediğini. Sizi cevapsız bırakmaz.

Garsona İngilizce menü olup olmadığını sorarsanız "hayır" dememek için gider İngilizce bilen bir müşteriden rica eder ve masanıza getirtip bütün yiyecekleri tek tek açıklatır. İlgisiz kalmazlar.


Brezilya'daysam eğer memleketimden tam 10.000 km uzaktayımdır.


10 Aralık 2012 Pazartesi

Tayland Yemek Festivali


3-7 Aralık Tayland Yemek Festivali vardı ve son gün gidebildik biz de.



Festival bir otelin restoranında hazırlanmış. Girişte, küçük bir masada, yöresel tatlar tanıtılmıştı. Kırmızı şişedeki sos, şekerli-acılı domates sosuna benziyor ve tadı oldukça güzel. Acıyı sevdikleri masanın üzerindeki kırmızı biberlerden anlaşılıyor zaten.





Girişteki tanıtım masasından sonra sol tarafta menü ve karşıda Tayland yöresel fotoğrafları yer alıyor. Salonun belli noktalarındaki televizyonlardan da ülkeye ait yemeklerin, doğanın, insanların gösterimi yapılıyor.



Bir köşede de bu süslü masa vardı. Üzerinde oyularak şekil verilmiş meyveler ve Tayland'a ait biblolar yer alıyordu. Masanın arkasında da meyveyi oyarak şekil veren kadınların fotoğrafı yer alıyordu.




Restorandan bir kare. Henüz salon boşken. Bir erkenden oradaydık :)


Ve bizim biricik Brezilyalı arkadaşımız Priscilla :) Onsuz gitmek olmazdı.


YEMEKLER



Bahar Sarması
Bu çıtır sarmanın içinde beyaz lahana var. Üzerine dökülen şekerli- acılı domates sosuyla muhteşem bir yiyecekti bu.


Tavuklu Pizza
Bu bahar sarması kadar çıtır değildi ama sosla birlikte gayet güzeldi.




Massaman Kai
Tavuk, biber salçası, patates ve hindistan cevizi sütüyle yapılan bir yemek. Bu yemeğin sadece yöresel adı yazılıydı. Tadı fena değildi. Bütün yemeklerde ortak olan şey aşırı baharatlı olmalarıydı. Bu yemek de fazla baharatlıydı benim için.



Khew-wan Kai
Fileto, yeşil biber salçası, hindistan cevizi sütü, fesleğen ve patlıcanla yapılan bir yemek bu da. Açıkçası bana çok iştah açıcı gelmediği için tadına da bakamadım ne yazık ki. Ama eminim bu da aşırı baharatlı bir yemekti.




Tavuklu Salata
Bu salatanın içinde kadayıfa benzer bir mazleme vardı ve şekerliydi tadı.



Tomyamkung
Karides çorbasını da denemedim. Normalde ben bu şehirde tam bir karides canavarı oldum ama çorbanın içindeki karidesler ne yazık ki iştah açıcı değildi.



Tavuk Yemeği
İçinde kuru soğan, taze soğan ve biber salçası olan bu tavuk yemeği bol baharatlı olmasına rağmen çok güzeldi.



Demirhindi Soslu Kızarmış Balık
Demirhindi bitkisini burada tanıdım ben. Pazarda, markette sıkça rastlanılan bir bitki. Bu bitkinin sosuyla kızartılmış balıklar. Tadı güzeldi ama ikinci kez almayı düşünmedim.




Tavuk Ezmeli Acılı Salata
Bunun tadı gerçekten çok güzeldi. Tavuktan çok peynir tadı aldım ben ama. Tavuklu olmasına rağmen hafif bir salataydı.




Phad Thai
Şekerli erişte makarnası ve içinde taze soğan vardı. Bu da fena değildi ama çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim.



Yaseminli Tayland Pilavı
Bu şehirde hangi restorana gittiysek pilavları çok kötüydü. Marketlerde satılan pirinçler de restoranlardakinden farksızdı. Uzun zamandır pilav yemiyorum, o yüzden bu pilavı hiç denemedim bile.



Pudingli Pirinç Tatlısı
Bu tatlının sütlaca benzeyebileceği ümidiyle tadına bakmış bulundum ama gerçekten korkunç bir tadı vardı. "Bizim sütlacımız ne güzel bir tatlıymış yaa" dedirten bir tatlı. Pris beğenerek yedi. Burada da meşhur bir tatlıymış zaten.



Bu da benim soslu sarmalarla doldurulmuş tabağım :)



Kavun, karpuz, papaya meyveleri ve pirinç tatlısı. Tabağın altında da yemek menüsünün bulunduğu kağıt var. Tayland alfabesiyle de yazıyor yemeklerin adı. Alfabe gerçekten enteresan :)

Yemekler bahane sohbet şahane diyerek geçirdiğimiz bir gündü. Tayland yemeklerini genel olarak çok sevdiğimi söyleyemem ama tavuk ezmeli salatası ve soslu bahar sarmasıyla benden geçer not almış bulunmakta :))

Yemek görselleri bu siteye aittir.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Beyazın Yanında Siyah Olmak

 
Dinlerken düşünebilmek için; 2 anlamlı şarkı.


Kanye West - Amazing ft. Young Jeezy




 "I'm a problem that'll never ever be solved" 

-ben asla çözülemeyecek bir problemim-

  

Michael Jackson - They Don't Care About Us
 
 
"I'm tired of bein' the victim of hate"
-Nefretin kurbani olmaktan yoruldum-

30 Kasım 2012 Cuma

Yemek Yapıyoruz #4


 

Havaların sıcak olmasıyla birlikte evde hazırlanan buzlu kahvelerin sayısı da çoğaldı. Gerçi buranın havasını hala çözemedim ben. 2 gün sıcaktan uyuyamazsınız ertesi 2 gün de soğuktan çorapla yatarsınız. Alışamadım hala havasına.

Buzlu kahvemin üstüne kremamı da buldum :)






Biraz da milkshake yapalım dedim. Sol taraftaki muzlu milkshake favorimdir her zaman. Sağdaki turuncumsu renkli de mangolu milkshake. Acaba mangodan milkshake olur mu diye düşünürken internette mango+milkshake diye aratınca daha önce başkaları tarafından keşfedilmiş olduğunu gördüm. Mangoyu tek başına çok severim. Ama milkshake olarak olsa da içsem demeyeceğimi öğrendim. Çilekli milkshake de sevdiklerimdendir. 

Bunlar için, 3 küp buzu blenderda parçalayıp 1 bardak kadar süt ekledim. Karıştırdıktan sonra 1-2 kaşık vanilyalı dondurma, çok az tatlandırıcı veya şeker, son olarak da meyveyi ekleyip iyice karıştırdım. 




Bu da tavuklu krep. Önce soğan ve sarımsağı zeytinyağında kavurup tavukları soteledim. Tavuklar pişmeye yakın soya sosu ekledim. Soya sosu tuzlu olduğu için tuz koymadım tekrar. Dilerseniz yeşil biber de ekleyebilirsiniz. Tavuklar kısık ateşte kavrulurken krebi hazırladım. 1 yumurta, yarım su bardağı kadar süt, 2 yemek kaşığı un ve tuzu iyice çırptım, teflon tavada çok az yağla arkalı önlü pişirdim. 2 krep çıkıyor bu ölçüden. Daha sonra kreplerin içine tavukları koyup sardım ve üzerine sarımsaklı yoğurtla kırmızı biberli yağ gezdirdim :) Bunu kesinlikle deneyin derim :) Hem kolay hem lezzetli hem de doyurucu.



Rulo köfteyi de ilk defa denedim ve hoşuma gitti benim. Yarım kilo kıymaya 1 soğan 3 diş sarımsak, 1 tatlı kaşığı salça, 2-3 yemek kaşığı galeta unu, 1 yumurta ve baharatları ekleyip yoğurduktan sonra yağlı kağıdın üzerine yuvarlak şekilde serdim. İçine rendelenmiş kaşar peyniri koydum ve olabildiğince ince uzun rulo şeklinde sardım. Yağlı kağıtlı tepsiye koyup 200 derecede pişirdim. Bir dahaki sefere içine patates püresi koymayı düşünüyorum.



Bu patates çanaklarını da salata ya da meze olarakyapıyorum. Patatesleri tuzlu suda haşlayıp püre haline getirdikten sonra içine dereotu ekledim. İsterseniz maydanoz veya taze nane de ekleyebilirsiniz. Daha sonra küçük toplar yapıp içlerini çukurlaştırdım. Zeytinyağında kavurduğum rendelenmiş havuçları koydum patates çanaklarının içine. Üzerine de sarımsaklı veya sade yoğurt ekledim. Bizim sofranın vazgeçilmezlerinden oldu bunlar.


Bu kabak yemeğini biraz ondan biraz bundan karıştırarak uydurdum, çok beğendik ama. Bu da yemek listeme girmiş bulunuyor. Kabakları ikiye bölüp tuzlu suda haşladım. Haşlandıktan sonra kaşık yardımıyla içlerini oyarak çekirdeklerini çıkardım. İçini doldurmak için 1 yumurta, 2 yemek kaşığı galeta unu, maydanoz,beyaz peynir ve baharatı iyice karıştırdım. Kabakların içlerine paylaştırıp üzerlerine rendelenmiş kaşar koydum ve 180 derecede pişirdim.



Elmalı pasta da sevdiklerimiz arasında. Evet biz çok iştahlı bir aileyiz :) Bunun tarfini Uzman TV'den aldım. Ben ölçüleri yarıya düşürdüm. Bu tarif başarılı bizim için.


Vanilyalı tarçınlı kurabiyeler de çayın yanında iyi oluyor. 100 gram tereyağını yarım su bardağından biraz fazla pudra şekeriyle karıştırdım. Daha sonra 1,5 su bardağı un, 1 yumurta, 1 paket vanilin veya vanilya esansı ve tarçın ekledim. İyice yoğurduktan sonra pasta kalıplarıyla kestim. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizip önceden 180 derecede ısıttığım fırında 15-20 dk kadar pişirdim.

Ben bu kurabiyeleri sert seviyorum, bisküvi gibi oluyorlar. Siz yumuşak tercih ediyorsanız daha az pişirebilirsiniz.



Ve şekerpare :) ben baklava açmayı göze alıncaya kadar buradaki tek şerbetli tatlımız :) Gerçi şekerpareyi benden iyi yapanlarınız vardır ama ben bu tarifi çok beğendim. Daha önceki denemelerimde biri çok sert diğer yaptığım da çok yumuşak olmuştu. Bu tam kıvamında. Ben tarifin ölçülerini tamamen ikiye böldüm ve o şekilde yaptım. Buraya da bölünmüş şekliyle yazacağım. 9 adet çıkıyor bu ölçülerle.

Önce şerbet için 2 su bardağı şeker ile 2,5 su bardağı su kaynatışır, içine birkaç damla limon sıkılır. Ben çay kaşığının ucuyla tuz da ekliyorum. Şekerlenmeyi önlediğini öğrenmiştim. Şerbet kıvamını aldıktan sonra soğumaya bırakılır.

150 gram tereyağını iyice ezdikten sonra kabartma tozu, 1 yemek kaşığı irmik, 2,5 yemek kaşığı pudra şekeri, vanilya eklenir ve karıştırılır. Daha sonra 1,25 su bardağı un ve yumurta da eklenip yoğurulur. Küçük toplar yapılır ve yağlı kağıt derili tepsiye dizilir. Ben üzerleri için yumurta sarısı sürmedim. Gayet de güzel oldu. 180 derecede 20-25 dk kadar pişirdim. Fırından çıkardıktan sonra borcama dizip üzerlerine şerbeti döktüm.

İşte bir ayı daha tatlılarla birlikte geride bıraktık. Allah sonumuzu hayır etsin :))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...